Malevolent Creation: Kırarım Boynuzunu İblis!

Kadıköy’ün kışı pek bir melankolik oluyor. Yaz mevsimini sevene eziyet ama ben melankoli severim. O yüzden her cumartesi erkenden kalkar, Bostancı’dan banliyö trenine biner ve Kadıköy’e inerdim. Sözünü ettiğim zaman bundan otuz yıl öncesi, 1994 yılı. Death Metal yükselişe geçeli yaklaşık üç ila dört yıl arasında bir süre olmuş. Azılı bir Thrash Metal dinleyicisi olarak bu yeni müziğe uyum sağlamam uzun sürdü ama bu tarzın temellerini atan dehanın kusursuzluğunu anladığımda, benim için vazgeçilmezler arasına girdi. Sadece müziğin kendisi değil, piyasaya sürülen albümlerin kapak resimleri de büyüleyiciydi. Her detayına özen gösterilmiş, müziği ve sunuşuyla komple bir sanat paketi.

O cumartesi günlerinden birinde rutin Akmar Pasajı ziyaretlerimden birini gerçekleştirirken, o albümün plağıyla karşılaştım. Raflara dizilmiş onlarca plak arasında, en önde duruyordu. Üzerindeki illüstrasyon daha mağazadan içeri girer girmez dikkatimi çekmişti. Kot ceketimin iç cebindeki walkman en yüksek seste Slayer – South of Heaven albümünü çalıyordu. Stop tuşuna bastım, kulaklıkları çıkardım ve yavaş adımlarla o rafa doğru ilerledim. Plağın üzerindeki illüstrasyon şimdi daha iyi seçilir olmuştu. Ama ne detaylı bir çalışmaydı! Üzerinde eski Roma dönemine ait kentlerden biriyle lavların arasına karışan koca bir kara parçası resmedilmişti. Yer altından gelen ve alev alev yanan kızıl lavlar öylesine acımasız ve umursamazdı ki, taş yapılardan oluşan yerleşim birimleri, tapınaklar hareket eden koca kara kütleleri üzerinde oyuncak gibi kalmıştı. Yüksek bir tepenin üzerindeki kanatlı iblis ise bu korkunç manzarayı izliyordu. Sırtı dönük olduğundan sebep şahit olduğu manzara karşısında dehşete mi düşmüş, yoksa durumdan bir tür keyif mi alıyor, anlamak mümkün değildi. Ancak göğe doğru kaldırdığı iki kitabe veya yazıt, olanlar hakkında biraz olsun fikir veriyordu. Bu iblisin aşağıda olanlarda pay sahibi olma ihtimali yüksekti. Sonra grubun logosuna ve albümün ismine odaklandım. Malevolent Creation – The Ten Commandments. Albümün ismi o zaman bana bir şey ifade etmemişti ama aradan otuz yıl geçtikten ve Hristiyan kültürün hâkim olduğu bir ülkede yaşamaya başladıktan sonra, Death Metal müzik yapan birçok grubun ilhamı Hristiyanlık dininden aldığını gözlemleyecektim. Albüm isimlerinden şarkı sözlerine her detay şaşırtıcı bir şekilde İncil’e dayanıyordu. Belki de bu kültür içerisine doğmadığım için bana şaşırtıcı gelmişti.

O gün plağı satın almayı çok istedim ama beni geri adım atmaya iten bir sebep vardı. Plak 1991 yılında piyasaya sürülmüştü ve aradan geçen üç senede ilk sahibi tarafından fazlasıyla hırpalanmıştı. Çok genç yaşlardan beridir koleksiyon merakım ve kusursuzluk arayışım bu plağı almama engel oldu. Zaman içerisinde CD sürümü koleksiyonumdaki yerini alacaktı.

Aradan uzun yıllar geçti. Kader beni dünyanın bir ucuna, Avustralya’ya savurdu. Ne var ki, huylu huyundan vazgeçmemişti. Heavy Metal dinlemeye başladığında, bu belirli yaş aralığına sıkışan bir hobi olmaktan öte, bir hayat tarzına dönüşüyor. Benden duymuş olmayın, bu müziği dinlemeyi sürdürmek genç kalmanıza da vesile oluyor. Yerleştiğim şehrin tüm Heavy Metal müzik mağazalarını listeledim. Hafta sonları banliyö trenine binerek şehir merkezine inme ve yeni albümleri kovalama rutinim değişmedi. Yine bir kış gününde ama 1994 değil 2019 yılında adım attığım bir mağazada gözüme Malevolent Creation – The 13th Beast albümü takıldı. Bu sefer kot ceketimin cebinde bir kaset Walkman değil ama CD Walkman vardı. Çoğunluğun müzik dinlemek için akıllı telefon veya mp3 çalıcı kullandığı 2019 yılında bile eski kafalı kalmış bir adamdım. Kulaklığı çıkartıp rafa doğru ilerledim. Kapak resmindeki iblisin yüzü gülümsememe sebep oldu.

“O kentin yıkılışına sebep olan büyüyü yapan iblisin neslinden geldiğin açık,” dedim. “Bunca zaman onun yüzünü merak etmiştim. Şimdi sende onu görüyorum.”

Bana cevap vermedi ama bakışlarındaki kızıl öfke herhangi bir söze gerek bırakmayacak kadar açık şekilde düşüncelerini ifade etmesine yetiyordu. CD’yi raftan alıp kasaya doğru yürüdüm. Eve dönüş yolunda on üçüncü iblis geçen bunca senede neler olduğunu olabilecek en korkunç şekilde anlatmayı sürdürdü. Basılan her gitar notası, davulun ritmi ve solistin iblisten ödünç aldığı ses, tüm bedenime uzun bir süre daha genç kalmamı sağlayacak olan enerjiyi enjekte etti.

James White

Back To Top